Anayasa uyarınca idare kusur şartı olmadan kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararlardan dolayı sorumludur. Deprem öncesinde ve deprem sonrasında idarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu faaliyetleri vardır. Ülkemiz deprem kuşağında olan bir bölgededir. Deprem riski olan bölgelerde, şehirlerde, ilçelerde hatta mahalle ve köylerde depremden etkilenme riskini azaltacak hatta ortadan kaldıracak imkanlar günümüzde vardır. İdare deprem riskini ortadan kaldırmak için yapması gerekenleri yapmayıp idari faaliyetleri sürüncemede bırakması, idari iş ve işlemleri geç yapması, ihmal etmesi, kötü yapması ya da hiç yapmaması durumunda idarenin hizmet kusuru gerçekleşir ve idarenin kendi sorumluluğu meydana gelir.
Deprem önceleri mücbir sebep olarak görülen bir olguydu. Ancak teknolojinin gelişmesi ve bilimsel çalışmaların bu yönde iyileşmesi artık depremin öngörülebilir ve etkilerini en aza indirilebilir faaliyetlerin yapılabileceği bilinmektedir. Nitekim buna yönelik Japonya’da çok farklı bilimsel ve teknolojik çalışmalarla deprem hakkında çalışmalar yapılmaktadır.
Depremi bu haliyle mücbir sebep olarak kabul ederek idarenin sorumluluğu yoktur demek hukuka ve mantığa aykırı gelir. Böylelikle mücbir sebep vardır denilerek illiyet bağının kesilmesi yanlış olur. Nitekim yerleşik Danıştay içtihatlarını dikkate aldığımızda da ‘‘… depremin mücbir sebep olarak kabul edilip zararla arasında illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır.’’ yönünde karar verilmiştir.
Anayasa m.125’e göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları gidermekle yükümlüdür. Öte yandan Anayasa m.40’ta kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zararın yasaya göre devlet tarafından tazmin edileceği belirtilmiştir.
İdarenin sorumluluğuna gidilebilmesi için idari işlem veya eylem olmalı, ortada tazmini gereken zarar olmalı ve zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağı olmalıdır.
Depremin mücbir sebep olarak değerlendirildiği görüşler olduğu gibi öte yandan bizimde katıldığımız görüşte depremi gibi büyük bir olguyu detaylı teknik, hukuki ve maddi inceleme yapılarak değerlendirilmesi ve sonuca göre mücbir sebep olduğu ya da olmadığı neticesinde ulaşmak gerekir şeklinde görüşler mevcuttur.
İdarenin artık elinde bilimsel raporlar, teknik analizler, teknoloji, deprem konusunda uzman kişilerden yararlanma vb. gibi unsurlar olduğu için deprem konusunda artık mücbir sebebin olduğu ve idarenin sorumsuz olduğu düşünülemez. Artık günümüz yüzyılı teknoloji ve bilim çağıdır. İmkansızların başarıldığı, yokların var edildiği bu çağda depremin idare tarafından öngörülememesi ya da etkinin en aza indirilememesi sonucunda idare herkesten önce sorumludur.
İdare deprem kuşağında yerleşim yeri açarak, mevzuat standartının altında yapılan yapılaşmaya göz yumarak, ruhsatlandırmalar yaparak ya da denetim görevini ihmal ederek bir bakıma deprem geliyorum derken idarenin de sorumluluğu doğmaya çoktan başlamıştır.
Kısacası deprem bölgeleri imara açılmamalıdır. Bu hem hukuki hem manevi yönden zarar verir. Yurttaşların yaşam hakkı gözlerden kaçmamalıdır. Ezcümle, idarenin eylem ve işlemlerinden zarar görenler şartların oluşmasına göre idari yargıda, medeni ve ceza yargısında haklarını arayabilecektir.
Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız deprem sonrası devletin (idarenin) sorumluluğu birçok kişinin sorduğu ve merak ettiği konular arasında olmuştur.
Detaylı bilgi için https://www.alaybeyogluhukuk.com/iletisim
Comments